I. Çok Partili Hayata Geçişi Etkileyen İç Faktörler

TÜRK SİYASAL HAYATINDA ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ KARARINDA ETKİLİ OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN İÇ ve DIŞ FAKTÖRLER AYRINTILI BİR ŞEKİLDE İKİ AYRI YAZI ŞEKLİNDE ELE ALINMIŞTIR. I ve II NUMARALI YAZILAR BİRBİRİNİN DEVAMI ŞEKLİNDEDİR.

GİRİŞ

Türkiye nazarında değerlendirmeye başlamadan önce ülkemizin devamı niteliğinde olarak gördüğümüz Osmanlı’daki parti hareketlerinden de bahsetmemiz gerektiği kanaatindeyim. Geri kalındığı düşünülerek Batı ile uyumlu hale gelebilmek için gerçekleştirilen ıslahatlardan ve özellikle de II. Meşrutiyet döneminde pek çok siyasal parti kurulup kapatılmasından, Osmanlı’da da çok partili hayatının olduğunu söyleyebiliriz.

Geçmişe bakıldığı zaman Çok partili yaşamdan çokta uzak olmadığımız görünüyor.

Türkiye özelinde yapacağımız değerlendirmede ise 1946’ya kadar olan parti girişimleri ya engellendiler ya da kendileri bu partileri sonlandırma kararı aldı. 1946 ise bizim için bir milat olarak düşünülebilir çünkü bu tarihte 1950’den itibaren yaklaşık 10 yıl boyunca iktidarda kalacak olan Demokrat Parti kurulmuştu. Kurulan bu parti, dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan 4 kişi tarafından kurularak çalışmalarına başladı.

Burada II. Cihan Harbine de dikkat çekmek istiyorum. 1945’te savaşın bitmesi ile birlikte anlaşıldı ki ‘Demokrasi’yi Savunan’’ ülkeler bu harbi kazanmıştı. Belki de bu Çok Partli Hayata geçişi hızlandıran ya da buna sebep olan bir etkendi.

Tabii halkı huzursuz eden ülke içerisinde de başka gelişmeler cereyan etti. Çıkarılan kanunlar halkı zor durumda bırakmış, yoksul olan halka çeşitli vergiler dayatılmıştı. Bu vergiler ise halkın yoksul kesimi tarafından göğüslendiği bilinmektedir.

Hem ülke içerisinde hem de ülke dışarısında meydana gelen olaylar, Türkiye’yi çok partili hayata geçmeye zorladı diyebiliriz.

Bu ayrıntıyı da aktardıktan sonra Çok Partili Hayata geçişi sağlayan etkenlere giriş yapabiliriz. Bu Çok Partili Hayata geçişi Dış etkenler ve İç etkenler olarak aktarmaya çalışacağım.

İsmet İnönü’nün verdiği bir beyanat’a göre, Çok Partili Hayata geçişi dışarıdaki ülkelerden daha ziyade halkın bu geçişi istediği anlaşılmaktadır. Bu sebebten iç faktörlerin etkisi azımsanamaz.

En önemli gelişmeler Cumhuriyet’in ilanı ile başlamış oldu. Yeni bir devletin her alanda birer yeni politika geliştirilmesi gerekiyordu. İlk başlarda ekonomi serbest bırakılmış daha sonrasında Dünya ekonomik krizi ve II. Cihan Harbi’nin yaşanması ile bu serbestlik artık kendisini mudahaleci bir Devlet’e bırakmış oldu. Her ne kadar Savaşa dahil olmasak bile bu savaştan etkilendik.

Ülkemize yönelik olası bir işgale karşı ordu’da seferberlik ilan edildi, pek çok insan askere alındı. Dolayısıyla Ordu’nun giderlerinde ciddi derece artmış oldu. Sektörler’de ki üretimin düşüşünden dolayı insanlar işsiz kalmıştı. Bu, elbette enflasyona sebep olacaktı. Savaş boyunca bu müdaleci devlet anlayışı devam etti. Sürdürülen bu anlayış halkı elbette olumsuz yönde etkiledi, halk daha da yoksullaşmaya başladı.

Karşılarında ise muhattap olarak CHP’yi buldular. Yaşanan bu gelişmeler CHP’ye karşı olumsuz bir bakış açısını geliştirdi. Tüm bunlara rağmen bu süreçte kurulan bir parti’nin halk tarafından desteklenmesi ise çok büyük bir ihtimaldir.

II. Dünya Savaşı’nda katı devletçilik politikaları uygulandığına değinmiştik. Bunlara ek olarak savaş mal kıtlığına sebep oldu ve fiyatları ciddi derecede etkiledi. Halkın büyük bir bölümünü savaş çok kötü vurdu. Nitekim bu savaşı lehlerine çeviren bir zengin zümreyi de yaratmıştı. Ortaya çıkan bu savaş zenginleri diğer kesimler ile aralarında önlenemez bir uçurum açmıştı. Toplumsal barış zedelenmeye, bunun karşısında hükümet ise yeni vergiler ile bunu önmelek için çalışmalara başlamıştı. Buna örnek olarak Varlık Vergisi yürürlüğe girdi. Varlık vergisi savaş esnasında servet biriktiren işadamlarını (gayrimüslim) vergilendirmek için tasarlanmıştı. Bununla enflasyonu dingizleyebilmek amaçlanmıştır. Bu vergiyi ödeyemeyenler para cezalarına çarptırılmış, mallarına el konulmuştur. Çalışma kamplarına gönderildiği dahi yazılmaktadır. Bu vergi burjuvazi’de huzursuzluğa neden olmuş, bunun sebebi olarak gördükleri CHP’den desteklerini çekmişlerdir. Bu olay hem iç hem de dış kamuoyunda büyük tepkilere yol açmıştır.

Yine Toprak Mahsulleri Vergisi bir diğer örnek olarak verilebilir. Bu vergi kırsal kesimdeki ‘‘savaş zenginleri’’ olarak görülen üretim de büyük bir paya sahip olan köylüye yönelik bir vergi çeşitidir. Büyük küçük çiftçi ayrımı yapılmadığı halde esas yükü küçük çiftçiler ve köylüler çekmiştir. Vergilerin belirlenmesinde görevli olan memurların çiftçilere ve köylülere yönelik keyfi uygulamaları bu kesimi olumsuz yönde etkiledi. Dolayısıyla üretim yapan halkta CHP’ye karşı cephe almaya, tavırlarını değiştirmeye başladı.

Türkiye’de ‘‘Yol Parası’’ olarak da ayrı bir vergi alındığı kaynaklarda belirtilmiştir. Bu vergi sadece erkeklerden alınırdı. Vergi veremeyenler ise çalışmak durumundaydı. Bu vergide de usulsüzlükler yapılıyor, bu vergi uygulamasından yine köylüler, işçiler ve sabit gelirli insanlar etkileniyordu. Burada da yığınla adaletsizliğe şahit olunmuştu. Halk, eşitliğe dayanmayan bu uygulamaya karşı CHP’ye olan tepkilerini arttırdı. Olanlar yine alt kesimdeki insanımıza olmuştu. Tüm bunlara rağmen CHP güç kaybettiğinin farkında değildi. Halk tek parti yönetiminden uzaklaşmaya, tüm bunlardan kurtulmak adına bir çıkış yolu beklentisine girmişti. Bu vergiler çok partili hayata geçişi bir nebzede olsa hızlandırmış olabilir.

Tarihleri göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye’de yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunun kırsal kesimde yaşadığı bilgisine ulaşabiliriz. Vergileri ödemekle yükümlü olanların yine kırsal kesimdeki vatandaşların olduğunu vergilerin kimleri kapsadığından ortaya çıkmaktadır. Bu vergi politikaları kırsal kesimde yaşamlarını sürdürmeye çalışan insanları zorlamıştır.

Devletin de dünya’da yaşanan savaştan ötürü aldığı mudahaleci politikaları halkı son derece bezdirmiş, hükümete karşı hoşnutsuzluk duymaya başlamasına sebep olmuştu.

Varlık vergisi nedeniyle de zengin olduğu düşünülen pek çok insan (ağrılıklı olarak gayrimüslim) bu vergiden ötürü olumsuz etkilenmiştir.

Türkiye’de azınlıkta da olsa bir burjuvazi sınıfı olduğu bilinmektedir. Nitekim bu sınıfa ait olan insanlarında sektörlerde ciddi derecede etkisi bulunmaktadır.

Yine bu sınıfa ait olan Müslümanlar ve diğer insanlar da azımsanamayacak kadar çoktur. Vergilerini ödeyemeyenlerin mallarına el konulması ya da çalışma kamplarına gönderilmesi bu sınıfta huzursuzluklara yol açmış, gayrimüslim halkın büyük çoğunluğu yatırımlarını başka ülkelere yapmaya başlamıştır. Ticaretlere uğraşan insanlar CHP’den desteklerini çekmiş, başka bir yolun mümkün olabileceğini düşünmeye başlamışlardı.

Bahsettiğimiz vergilerle beraber çok partili hayata geçişte etkili olduğunu düşündüğümüz başka uygulamalar da vardı. Bunun en başında da Milli Koruma Kanunu gelmektedir. Kanun devlete çok geniş yetkiler tanımıştır.

Öyle ki bu kanun, insanları madenler başta olmak üzere çeşitli yerlerde düşük ücret karşılığında çalıştırmak, gerektiğinde köylülerin mallarına el koymak gibi olağanüstü yetkileri de bünyesinde toplamıştı. Hükümet bu şekilde halk üzerinde müdahaleci politikalarını sürdürüyordu. Yine burada da etkilenenlerin büyük bir çoğunluğu işçiler ve köylülerden oluşmaktaydı. Temel hak ve özgürlükler kısıtlanmış, bireyler inançlarının gereğini yerine getiremez olmuştu. İnaçlarından ötürü halka karşı kısıtlayıcı yöntemler, halkın hükümete karşı yabancılaşmasını sağlamıştır. Bu süreçte de anayasaya aykırı pek çok kanun çıkartılmış, çıkartılan bu kanunlar halkın CHP’ye karşı büyük bir memnuniyetsizlik duymasına neden olmuştur.

Milli Koruma Kanunu ile diğer başka kanunlar çıkartılıp adeta keyfi bir şekilde uygulanmıştır. Bu keyfilik halkın gittikçe yönetimden soğumasına sebep olmuştur.