Ülkemizde Yargının Bağımsızlığı ve Tarafsızlığı

Yargı bağımsızlığı, en genel anlamıyla, hâkimlerin kararlarını verirken özgür olmalarını, hiçbir olumsuz baskı ve etki altında kalmadan mesleki faaliyetlerini yerine getirebilmelerini ifade etmektedir. Modern dünyanın geldiği aşamada yargının bağımsızlığı, demokratik rejimlerin en temel unsurlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yargı bağımsızlığının daha iyi anlaşılabilmesi için çeşitli yönleriyle ele alınması gerekir.

Dış bağımsızlık, hâkimin önündeki somut uyuşmazlıkla ilgili yargılama sürecinde, hüküm aşamasında diğer devlet organlarından, yani yasama ve yürütme erklerinden, gelebilecek olan herhangi bir baskıya, etkiye maruz kalmadan karar verebilmesi anlamına gelir. Bunların dışında herhangi bir yargı dışı kurumundan gelebilecek baskı ve etkilere karşıda korunmalıdır. Örneğin: siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları, medya vd.

İç bağımsızlıkta ise olumsuz etki ve baskıların, bizzat hâkimlerin meslektaşlarından, üst düzeyde görev alan yüksek hâkimler gibi yargı hiyerarşisi içerisinde yer alan kişi veya mahkemelerden gelmesi söz konusudur; hâkimler yargı teşkilatı içerisinde yer alan kişi ve mahkemelerden de emir ve talimat almamalı, telkin yoluyla onlardan etkilenmemelidirler. Görüldüğü üzere, dış bağımsızlık ve iç bağımsızlık yargıya olası etki ve müdahalelerin kaynağı göz önüne alınarak yapılan bir ayrımdır. Söz konusu bu etki ve müdahalelerinin hedefleri gözetildiğinde ise bireysel bağımsızlık ve kurumsal bağımsızlık karşımıza çıkmaktadır. Bireysel bağımsızlık hâkimlerin, bireysel olarak baskı ve müdahalelere maruz kalmamalarını, kurumsal bağımsızlık ise yargı organının kurumsal olarak olumsuz etkilere karşı korunmasını ifade eder.

Yargı tarafsızlığı ise, olası bir davada kararını verirken ilgili kuralları yorumlar ve uygulanacak kanun maddesini tespit eder. İşte hâkimin bu faaliyeti sırasında, davayı adil bir biçimde çözebilmesi, tarafların ve hukuk sisteminin kabul edebileceği bir sonuca ulaşabilmesi için, herhangi bir etkiye maruz kalmaması, bilgi ve tecrübesiyle, bunların yetmediği durumlarda akla dayanan vicdani kanaatine göre, hukuk kuralları çerçevesinde bir karar vermesi gerekmektedir.

Hâkim yargılama faaliyetini yerine getirirken kendisini sadece hukuka ve vicdanına göre sorumlu hissetmeli, herhangi bir önyargı ve peşin hükme sahip olmamalı, tarafgir davranmamalıdır. Kısacası bağımsızlık hâkimin adil karar vermesi için gerekli ortamın hazırlanması, tarafsızlık ise hazırlanan bu uygun ortamda hâkimin iç muhakeme aşamasında, adaletli bir şekilde karar vermesidir. Bağımsızlığın sağlanması, tarafsızlığın da sağlandığı anlamına gelmez; çünkü en güvenilir hâkim bile, kişisel nedenlerle, siyasi görüşleri doğrultusunda veya sadece menfaatini gözeterek karar verebilir. Yani bağımsızlık, tarafsızlığı sağlamada ancak bir ön şart olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizdeki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı: Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren yargı erki, kimi kesimlerin güçlerini gösterdikleri bir alan olmuş ve zaman zaman çok ciddi baskılar altında kalmıştır. Anayasal tarihimizi incelediğimizde, 1876 Anayasası’nda yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamaya yönelik hükümlerin, bugünkü Anayasaları kıskandıracak düzeyde olduğunu, fakat siyasi olaylar sebebiyle bu düzenlemelerin uygulanamadığını görmekteyiz. 1921 anayasasında bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır. 1924 anayasasına baktığımız zaman bunların teorik olarak kaldığı, hatta Anayasayı uygulamada olumsuz örneklere rastlandığı görülmektedir. 1961 anayasasında ise yargı erkinin güçlendirilmeye çalışıldığı, HSK’nın kurulduğu ancak 1971 değişiklikleri ile bu yapının terk edildiği bilinmektedir. 1982 Anayasası’nın ilk halinde de, hâkim bağımsızlığına ilişkin nitelikli düzenlemelerin bulunduğu, fakat Anayasa’nın HSK’da benimsediği bürokratik, seçkinci, yargının Yüksek Mahkemelerde çalışan üyelerine önem veren anlayışından dolayı, umut edilen hedeflere ulaşılamadığı görülmektedir. Anayasanın 138. maddesinde mahkemelerin tarafsız olduğuna vurgu yapılmaktadır.

Daha detaylı bilgi için maddenin diğer fıkralarına da bakılabilir. Yine Anayasa 9. madde de ‘‘Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.’’ ibaresi yer almaktadır. Kısacası bu maddeler, mahkemelere ve hakimlere dışarıdan müdahalede bulunamayacağını belirtmektedir. Bu maddelere rağmen Türkiyeʹde yargının yeterince bağımsız olmadığı, özellikle yürütme organının etkilerine açık bulunduğu, Anayasanın yargı organına ilişkin hükümlerinin içerdiği olumsuzluklar, 1982 Anayasasıʹnın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren tartışılan bir konu olduğu bilinmektedir.

2010 Anayasa değişikliği sonrasında hâkim ve savcıların denetimi ve soruşturma izinlerinin kısmen Adalet Bakanı’ndan alınarak Kurula bırakılması gibi hususlar, yargının bağımsızlığı ile tarafsızlığını sağlamaya yönelik önemli adımlar olarak görülmelidir. 2010 değişikliğinden sonra yaşanan güncel adli olaylar da göz önüne alındığında, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin şüphelerin, devam ettiği anlaşılmakta ve Anayasa değişikliği ile yeni bir HSK arayışı içerisine girildiğine ilişkin bilgilerin kamuoyu ile paylaşıldığı görülmektedir.

Yeni geçmiş olduğumuz Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yaşanan olumsuzluklar daha hızlı bir şekilde çözüme kavuşacaktır.