İnsan Hakları Açısından Anayasalarımızın Değerlendirilmesi

Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan ilk anayasa 1924 anayasasıdır. Hem Kanun-i Esasi’yi hem de 1921 Anayasası’nı ortadan kaldırarak ikili anayasal yapıya son vermiştir. 1924 anayasası sert bir anayasadır. 1924 anayasasında Türk milletini ancak TBMM temsil eder ve millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır. 1924 anayasası, temel hak ve hürriyetler konusunda, Fransız Devrimi’nden beri süre gelmekte olan 18’inci yüzyıl filozoflarının geliştirdikleri tabii hak anlayışını kabul etmiştir. Ayrıca “Türklerin Hukuk-u Ammesi (Türklerin Kamu Hakları)” başlığı taşıyan beşinci faslında düzenlemiştir (m.68-88).

68. maddeye göre: ‘‘Her Türk hür doğar, hür yaşar. Hürriyet başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Tabii haklardan olan hürriyetin herkes için sınırı, başkalarının hürriyeti sınırıdır. Bu sınırı ancak kanun çizer.’’ Bu hürriyetçi anlayışa rağmen, 1924 anayasası, hürriyetleri geniş ve ayrıntılı şekilde düzenlememiş, bazen sadece bunların adını sayarak, sınırların kanunla belirleneceğini belirtmiştir. Meclis hürriyetler konusunda dilediği gibi kanunlar çıkartabiliyordu. Üstelik kanunların anayasaya uygunluk denetimi de yerleşmiş değidi. Azınlık hakları ölçüsüz bir şekilde kısıtlanabiliyordu. 1924 anayasası’nın temel haklarla ilgili düzenlemesi, liberal demokratik bir düzen için aşağı yukarı uygun bir çerçeve sağlamaktaydı. Anayasa hiç değilse sivil ve siyasal hakları usüle uygun güvence altına almıştı. 1924 Anayasasında şu temel hak ve hürriyetler ve ilkeler kabul edilmiştir: Eşitlik ilkesi (m.69), kişi dokunulmazlığı, kişi güvenliği (m.72), işkence ve eziyet yasağı (m.73), mülkiyet hakkı (m.74), din hürriyeti (m.75), konut dokunulmazlığı (m.76), basın hürriyeti (m.77), seyahat hürriyeti (m.78), sözleşme (akit) hürriyeti, çalışma hürriyeti, mülk edinme ve tasarrufta bulunma hürriyeti, toplanma hürriyeti, dernek (cemiyet) kurma hürriyeti, şirket kurma hürriyeti (m.70, 79), eğitim hürriyeti (m.80), haberleşmenin gizliliği esası (m.81), dilekçe hakkı (m.82), vicdan hürriyeti, düşünce hürriyeti, söz hürriyeti (m.72). Dikkat edilirse tüm bu hak ve hürriyetler “negatif statü hakları” niteliğindedir. 1924 Anayasa koyucusu, sosyal ve ekonomik haklar akımına yabancı kalmıştır. 1924 Anayasası, sosyal devlet anlayışından uzak, klasik, liberal bireyci bir felsefeye sahiptir. Anayasada bazı siyasal haklar da tanınmıştı. Mebus seçme ve seçilme hakkı (m.10, 11), vatandaşlık hakkı (m.88), devlet memuriyetine girebilme hakkı (m.92), Türkiye Büyük Millet Meclisine başvurabilme hakkı (m.82) gibi. Temel hak ve hürriyetlere ilişkin şunu özellikle belirtelim ki, 1924 Anayasası, tanıdığı temel hak ve hürriyetler için yargısal güvenceler getirmemiştir.

1961 anayasası katı ve düzenleyicidir.  Anayasa, ‘‘insan haklarına dayanan devlet’’ ile ‘‘temel hakların genişletilmesi ve güçlendirilmesi’’ gibi yeni ilkeler benimsemiştir. Çoğunlukçu demokrasi anlayışından çoğulcu demokrasiye geçmiştir. 1961 Anayasası, 1924 anayasasına bakarak, temel hak ve özgürlükleri daha geniş bir şekilde düzenlemiştir.

Klasik kişi hak ve özgürlükleri genişletilip, sosyal hak ve ödevler ilk defa ilk defa bu anayasada düzenlenmiştir. Bu 1961 Anayasasının önemli bir yeniliğidir. Keza bu Anayasa temel hak ve özgürlükler sınırlandırılmasını oldukça güvenceli bir sisteme bağlamıştır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında, ‘‘sınırlamanın kanunla yapılması’’, ‘‘sebebe bağlılık ilkesi’’, ‘‘anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olma’’, ‘‘hak ve hürriyetin özüne dokunmama’’ gibi koşulları getirmiştir. Birçok bakımlardan Türkiye’nin en demokratik ve liberal anayasası 1961 anayasasıdır. Temel hak ve özgürlükler anayasanın ikinci kısımda düzenlenmiştir. Bu kısmın birinci bölümünde temel hak ve özgürlüklere ilişkin genel hükümler, ikinci bölümde kişinin hakları ve ödevleri, üçüncü bölümde sosyal ve iktisadî haklar ve ödevler, dördüncü bölümde ise siyasî haklar ve ödevler düzenlenmiştir. 1961 Anayasasının, 1924 Anayasasına göre, temel hak ve özgürlüklere daha geniş bir yer verdiği hemen gözlemlenmektedir.  Önceden izin almaksızın toplantı ve yürüyüş yapma hakkı getirilmiştir. Temel hak ve hürriyetler, anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir. Bu madde ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması ağırlaştırılmıştır.

1961 anayasası ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması, yargısal denetime tabii kılınacak önemli bir gelişme sağlanmıştır.  1961 Anayasası ülkeye bir düşünce ve örgütlenme özgürlüğü getirdi; yeni siyasi partiler kuruldu.

1924 Anayasasının temel hak ve özgürlükleri, kısa bir biçimde saymakla yetinmiş olmasına karşılık, 1961 Anayasası, temel hak ve özgürlükler alanında geniş bir düzenlemeye gitmiş, temel hak ve özgürlükleri, sosyal ve iktisadi haklar, kişi hakları, siyasal haklar olmak üzere 3 kümede, ortak kuralları da, genel hükümler adı altında toplamıştır. 1961 Anayasasının getirdiği sisteme göre, temel hak ve özgürlüklerin hangi hallerde sınırlandırılabileceği yine Anayasa ile belirtilmiştir. Bu sınırlamanın, ancak yasa ile olacağı, özgürlüklerin özüne dokunulmayacağı, yasalar önünde eşitlik ilkesine ters düşen düzenlemelere gidilemeyeceği öngörülmüştür.

Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan ilk anayasa 1924 anayasasıdır. Hem Kanun-i Esasi’yi hem de 1921 Anayasası’nı ortadan kaldırarak ikili anayasal yapıya son vermiştir. 1924 anayasası sert bir anayasadır. 1924 anayasasında Türk milletini ancak TBMM temsil eder ve millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır. 1924 anayasası, temel hak ve hürriyetler konusunda, Fransız Devrimi’nden beri süre gelmekte olan 18’inci yüzyıl filozoflarının geliştirdikleri tabii hak anlayışını kabul etmeştir. Ayrıca “Türklerin Hukuk-u Ammesi (Türklerin Kamu Hakları)” başlığı taşıyan beşinci faslında düzenlemiştir (m.68-88).

68. maddeye göre: ‘‘Her Türk hür doğar, hür yaşar. Hürriyet başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Tabii haklardan olan hürriyetin herkes için sınırı, başkalarının hürriyeti sınırıdır. Bu sınırı ancak kanun çizer.’’ Bu hürriyetçi anlayışa rağmen, 1924 anayasası, hürriyetleri geniş ve ayrıntılı şekilde düzenlememiş, bazen sadece bunların adını sayarak, sınırların kanunla belirleneceğini belirtmiştir. Meclis hürriyetler konusunda dilediği gibi kanunlar çıkartabiliyordu. Üstelik kanunların anayasaya uygunluk denetimi de yerleşmiş değidi. Azınlık hakları ölçüsüz bir şekilde kısıtlanabiliyordu. 1924 anayasası’nın temel haklarla ilgili düzenlemesi, liberal demokratik bir düzen için aşağı yukarı uygun bir çerçeve sağlamaktaydı. Anayasa hiç değilse sivil ve siyasal hakları usüle uygun güvence altına almıştı. 1924 Anayasasında şu temel hak ve hürriyetler ve ilkeler kabul edilmiştir: Eşitlik ilkesi (m.69), kişi dokunulmazlığı, kişi güvenliği (m.72), işkence ve eziyet yasağı (m.73), mülkiyet hakkı (m.74), din hürriyeti (m.75), konut dokunulmazlığı (m.76), basın hürriyeti (m.77), seyahat hürriyeti (m.78), sözleşme (akit) hürriyeti, çalışma hürriyeti, mülk edinme ve tasarrufta bulunma hürriyeti, toplanma hürriyeti, dernek (cemiyet) kurma hürriyeti, şirket kurma hürriyeti (m.70, 79), eğitim hürriyeti (m.80), haberleşmenin gizliliği esası (m.81), dilekçe hakkı (m.82), vicdan hürriyeti, düşünce hürriyeti, söz hürriyeti (m.72). Dikkat edilirse tüm bu hak ve hürriyetler “negatif statü hakları” niteliğindedir. 1924 Anayasa koyucusu, sosyal ve ekonomik haklar akımına yabancı kalmıştır. 1924 Anayasası, sosyal devlet anlayışından uzak, klasik, liberal bireyci bir felsefeye sahiptir. Anayasada bazı siyasal haklar da tanınmıştı. Mebus seçme ve seçilme hakkı (m.10, 11), vatandaşlık hakkı (m.88), devlet memuriyetine girebilme hakkı (m.92), Türkiye Büyük Millet Meclisine başvurabilme hakkı (m.82) gibi. Temel hak ve hürriyetlere ilişkin şunu özellikle belirtelim ki, 1924 Anayasası, tanıdığı temel hak ve hürriyetler için yargısal güvenceler getirmemiştir.

1961 anayasası katı ve düzenleyicidir.  Anayasa, ‘‘insan haklarına dayanan devlet’’ ile ‘‘temel hakların genişletilmesi ve güçlendirilmesi’’ gibi yeni ilkeler benimsemiştir. Çoğunlukçu demokrasi anlayışından çoğulcu demokrasiye geçmiştir. 1961 Anayasası, 1924 anayasasına bakarak, temel hak ve özgürlükleri daha geniş bir şekilde düzenlemiştir.

Klasik kişi hak ve özgürlükleri genişletilip, sosyal hak ve ödevler ilk defa ilk defa bu anayasada düzenlenmiştir. Bu 1961 Anayasasının önemli bir yeniliğidir. Keza bu Anayasa temel hak ve özgürlükler sınırlandırılmasını oldukça güvenceli bir sisteme bağlamıştır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında, ‘‘sınırlamanın kanunla yapılması’’, ‘‘sebebe bağlılık ilkesi’’, ‘‘anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olma’’, ‘‘hak ve hürriyetin özüne dokunmama’’ gibi koşulları getirmiştir. Birçok bakımlardan Türkiye’nin en demokratik ve liberal anayasası 1961 anayasasıdır. Temel hak ve özgürlükler anayasanın ikinci kısımda düzenlenmiştir. Bu kısmın birinci bölümünde temel hak ve özgürlüklere ilişkin genel hükümler, ikinci bölümde kişinin hakları ve ödevleri, üçüncü bölümde sosyal ve iktisadî haklar ve ödevler, dördüncü bölümde ise siyasî haklar ve ödevler düzenlenmiştir. 1961 Anayasasının, 1924 Anayasasına göre, temel hak ve özgürlüklere daha geniş bir yer verdiği hemen gözlemlenmektedir.  Önceden izin almaksızın toplantı ve yürüyüş yapma hakkı getirilmiştir. Temel hak ve hürriyetler, anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir. Bu madde ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması ağırlaştırılmıştır.

1961 anayasası ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması, yargısal denetime tabii kılınacak önemli bir gelişme sağlanmıştır.  1961 Anayasası ülkeye bir düşünce ve örgütlenme özgürlüğü getirdi; yeni siyasi partiler kuruldu.

1924 Anayasasının temel hak ve özgürlükleri, kısa bir biçimde saymakla yetinmiş olmasına karşılık, 1961 Anayasası, temel hak ve özgürlükler alanında geniş bir düzenlemeye gitmiş, temel hak ve özgürlükleri, sosyal ve iktisadi haklar, kişi hakları, siyasal haklar olmak üzere 3 kümede, ortak kuralları da, genel hükümler adı altında toplamıştır. 1961 Anayasasının getirdiği sisteme göre, temel hak ve özgürlüklerin hangi hallerde sınırlandırılabileceği yine Anayasa ile belirtilmiştir. Bu sınırlamanın, ancak yasa ile olacağı, özgürlüklerin özüne dokunulmayacağı, yasalar önünde eşitlik ilkesine ters düşen düzenlemelere gidilemeyeceği öngörülmüştür.