Evrene Kulak Ver!

Bu yazı 2020 yılında Mavera Vakfı tarafından düzenlenen Nurettin Topçu Anısına: “Fıtratın Çağrısı: İnsan, Aslına Dön!” konulu deneme yarışması için yazılmıştır. Yazının dereceye girip girmediği konusunda kesin bir bilgi yoktur. Fakat Edebiyat camiasındaki bazı isimler tarafından yazı beğenilmiştir. Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz paylaşılamaz! Söz Nurettin Topçu’dan açıldığına göre Vâr Olmak kitabını önermeden geri durmayacağım. Böylede yazdığı diğer kitaplara haksızlık etmiş gibi olacağım ama hiç okumamaktansa bir yerden başlayıp okumak daha evladır.

Çağımızın en büyük sorunlarından bir tanesi doyumsuzluk ve aza kanaat edememek olsa gerek. Bunu kendimden çok iyi anlayabiliyorum. Kendimden yola çıkarak diğer insanlar hakkında da yorum yapabiliyorum. Belli başlı şeylerden yoksun kaldık, birtakım şeylerin kıymetini bilemedik, elimizde olanı da hayırlı bir iş için kullanamadık. Medeniyet tasavvurumuz bile yüz seksen derece döndü âdeta, farklı kelimeler ile dünyayı anlamaya çalıştık. Nitekim hayata anlam verebilme konusunda Medeniyetler eşsiz bir bakış açısı sunuyor. Belki dinamiklerimiz yanlış bir medeniyete saplandı da bu sebepten aza kanaat edemeyip doyumsuz birer bireyler olarak türedik dünya sahnesine. Önce insan daha sonrasında Müslüman olmamız hasebiyle çevremize, evrene, insanlara belki de her şeyin ötesinde tüm bu saydıklarımızın vâr olmasına sebep olan yaratıcıya karşı yerine getirmemiz gereken sorumluluklarımız olmalı. Mesela denge üzerine yaşamamız, benliğimize aykırı olan şeylerden uzak durmamız gibi. Bu sınırların ötesine geçmemek, üzerimize aldığımız sorumluluktan kaynaklanıyor olması lazım. Bunları söylememize rağmen dengeyi bozduk, sıkıştık kaldık arada, bize çok ters gelen şeylerden dahi rahatsızlık duymadık.

Anlamaya çalışıyorum geçmiş dönemdeki fertleri, aynı dünyadaydık, onlarda düşünebiliyor ve bunları fiiliyata geçirebiliyordu. İlk insan olan Âdem ve Havva vâr edildi. Onlar ürediler, insanlar üredi, zaten insanın gelmesiyle karışıklık başlamıştı. Üremeler daha da arttı, bir de baktık kıtalar arası seyahatler, evren küreselleşti, sınırlar kalktı denildi. En başından belliydi, karışıklıklar artacak, durum önlenemez bir hal alacaktı. Haddi aşanlara Elçiler gönderildi, Elçi gönderilen toplumlardaki mezhepler birbirini doğradı yıllarca. Hakeza başarı sağlayıp, görevlendirildiği öğretileri hayata uygulayıp diğer insanlarında hayatına tatbik etmesine sebep oldular. Küfür yıkıldı, eski alışkanlıklar birer birer terk edildi. İnsanların bir kısmı sürekli böyle devam edemezdi, elbette bir şeylere karşı gelecek, huzursuzluk çıkaracak, birilerine dünyayı dar edecekti. Her seferinde nefis mücadelesi baş gösterdi, insan yine nefsine yanıldı. Dünya’nın işleyişine kaptırdı kendisini, düzeni kavramaya çalışayım derken elindeki düzenden de oldu. Daha önceki toplumlar belki daha düz bir yaşama sahiptiler. Günü çıkarmaktan başka gayesi, yarına dair pek de zihnini meşgul eden meseleleri yoktu belki de. Ne zaman yarın hesapları başladı orada hır gür çıktı. Mukayese, rakip kavramları beliriverdi. Rant uğruna peşkeş çekildi dengeler. Gözünü açanı doğa karşılıyor, haliyle insanın bozulması ile doğa tahrip oluyor.

Toplumlar bir yolunu bulup farklı dönemlerde atılıma geçmiş, ekolojiyi değiştirme eğilime girmişler. Bu eğilime bilerek veyahut bilmeyerek karar verdi. Tüm bunları bir kenara bırakıp günümüz insanını, bire bir şahit olduğumuz olayları irdeleyecek olursak, yapılanlar aynı şeyler olsa da şunu biliyoruz ki bunları bilerek ve isteyerek yapmaktayız. Bu aradaki farkın en belirleyicisi ise bunları çok büyük ölçekte, belki de teşkilatlı bir şekilde gerçekleştiriyoruz. Uzmanlara göre 2040 yılında Kuzey Kutbu’nda buz kalmayacak ve gemi ile rahatlıkla ulaşım sağlanabilecek. Kimisi buzulların bir an önce eriyip, yeni güzergahların, fosil yakıt taşımacılığı yapabilmek için ticaret yollarının oluşturulması için çaba sarf ediyor. Hep beraber bu yolda yürüyor, nitekim sonumuzu da hep beraber bu yolu adımlarken hazırlıyoruz.

İnsanın hayra da şerre de yönelmesi yaratılışının yani fıtratının getirisi. Her şeyde olduğu gibi bu da insanın elinde olan bir şey. İnsan sevgiye özlem duydukça hayra yönelecektir, bu kuvvetlenirse elbette aşk olacak, insan tutkuyla sarılacaktır değerlerine. Değerleri onu besleyecek bu istikamette gittiği süre zarfında hayatında dengeye ulaşacaktır. Vâr olduğumuz maddeye ilelebet kavuşacağız, bu süreçte istikamet üzere yaşamak bizim dünya görüşümüzü belirleyecektir.

İnsan bir gün duracak, hakikati dinleyecek.